29/06/2013
by Selahattin Esim
1 Comment
Tüm dünyada yaşanan ahlaki çöküntülerin sonrasında insanlık artık “İnsana İnsan olduğu için değer veren” bir sistemi ve onun getireceği huzuru, mutluluğu, adaleti, hoşgörüyü arıyor. Merkezinde insan olan anlayıştır asıl aradıkları. İnsana zulüm etmekten sakınılan, adaletin gecikmeden yerini bulduğu , hoşgörünün hüküm sürdüğü, dini ve dili ne olursa olsun eşitlik kuralına herkes için aynı derecede riayet edildiği , yöneticilerinin güvenilir insanlar olduğu bir anlayışı arıyor insanlık. Yolsuzlukların olmadığı , rant için her şeyin feda edilmediği, rızkı dağıtmaya insanların soyunmadığı , refah kaynaklarının toplumun her kesimine yansıdığı bir toplumu hayal ediyor insanlar.
Sevginin olmadığı ortamlarda hep önyargılar, kendini diğerinden üstün görme psikolojisi ve ötekileştirme duygusu daha ağır basar. Yunus Emre “Yaradılanı severim, yaradandan ötürü” derken insanın bir sevgi varlığı olduğunu ne güzel yorumlamıştır. Hazreti İnsan en şerefli mahluk olduğunu unuttu, ne için yaratıldığını ona unutturdular. Herkes bu dünyadaki nimetlerin peşinde, saman çöpünün kavgasını yapıyor. İnsan asıl kavgayı nefsine karşı yapması gerekirken birbirini yok etmek için savaş ediyor. İlahi aşkın peşinden koşmayan insan odun gibidir ve odunun gideceği yer ateştir, dünyada zamanımızda ateş yakılıyor. Bu dünyaya bakan insan gerçek saltanatı görmez fakat gece vakti kalkıp gökyüzünü seyreden insan ilahi saltanatı muhakkak bir köşesinden görür.
Nobel ödülü alan ilk müslüman bilim adamı olan Pakistanlı Fizik Alimi Profesör Abdüsselam ödül töreninde Kuran-ı Kerimden ayetler okuyarak bu ilahi saltanatı idrak ettiğini şöyle anlatmıştır:
“İslâm’ın Mukaddes Kitab’ında Allah şöyle buyuruyor: ‘Yedi kat göğü birbiriyle tam uyum içinde yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratmasında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Gözünü çevir de bak: Herhangi bir kusur görebilir misin? Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de bak, gözün bir kusur bulamadığından, eli boş ve bitkin geri döner. (Mülk:3-4)’ Netice olarak bu, bütün fizikçilerin inancıdır; araştırmalarımız derinleştikçe, hayranlık ve heyecanımız artar, gözlerimiz daha fazla kamaşır.” Bu sözleri üzerine ödül töreni için salonda bulunanlar arasında büyük bir alkış kopmuştur.
İstanbul’da 2010 yılında düzenlenen Islamofobia temalı bir foruma konuşmacı olarak İngiltere’den katılan Yazar ve Öğretim Görevlisi Karen Armstrong hanımefendi konuşmasında katılımcılara doğru bakıp, İslam dinini kastederek “ her zaman olduğunuz gibi olun , tarihte her zaman yaptığınız gibi yapın yeter başka bir şeye ihtiyacınız yok” deyince geriye söyleyecek birşey kalmıyordu. Bu tanıma göre İslam inancı olan bir insan zaten dininin gereklerini yerine getiriyorsa ondan korkmanıza gerek yoktur demek istiyordu, mesaj kısa fakat çok anlaşılır can alıcı bir biçimde aktarılmıştı haziruna. Evet bizler hep böyle olduğumuz için bir çekim gücü yaratmış ve hoşgörü, tevazu, adalet, eşitlik gibi temel öğelere inancımız gereği sahip çıkmıştık. Bunu bir politika olarak değil İslam inancının gereği olarak yaptığımız hep göz ardı edildi. Zaman içerisinde üzerine ölü toprağı serpilen bu hasletlerimizin muhteşem bir anlayış olduğunu batılı bir yazardan ve araştırmacıdan duymak çok şaşırtıcıydı. Karen Amstrong şefkatin dinlerin merkezinde altın bir kural olarak durduğunu ve “ Kendinize nasıl davranılmasıni istiyorsanız başkalarına öyle davranın” diyerek herşeyin odağında önce insanın olduğunu vurguluyordu.
Continue Reading →