Galatasaray’da bir yönetim sorunu olduğu son dönemde gözlerden kaçmıyor. Önce kısa bir geçmişe dönüp bakalım. Türkiye’nin medar-ı iftiharı olmakla övünen Galatasaray Spor Kulübünün 2000 yılından sonraki süreçte nasıl yönetildiği üniversitelerde araştırma tezi olacak kadar ilginç. Türk futbol tarihinde en büyük başarıları elde eden kulüp kendi içinde başarıyı paylaşamayıp birbirine düşerek o muazzam başarıyı maddi gelire bir türlü dönüştüremedi. Kulüp UEFA Şampiyonu olduğunda Ali Sami Yen önünde bekçi kulübesinde satış yapan gecekondu misali GS Store mağazasında talebi karşılayacak sayıda forma yoktu!!! Kulübün her unsuru ile bu büyük başarıya hazır olmadığı sonradan çok belli bir şekilde ortaya çıkmış oldu ve o muhteşem ekip bir bir kulübü terk ederek dağıldı.
UEFA kupasına giderken takımın çektiği maddi sıkıntılara rağmen Fatih Terim’in oluşturduğu sevgi,saygı ve arkadaşlık ortamında hiçbir futbolcu para sıkıntısını problem etmedi, çünkü mutluydular. Onları birbirlerine bağlayan sevgi ile sahada birbirlerinin açıklarını kapatmak için çılgınca pres yapıyorlardı, oynadıkları oyun çok muhteşem bir taktiğe dayalı değildi ama içinde azim,sevgi ve saygı vardı. Büyük takımlar bile bu tarz yüreğini ortaya koyan bir takımla baş edemiyordu.
Başarı elde edene kadar geçtiğiniz zahmetli ve dikenli yolları, bazen geceleri sabahlara kadar uyuyamadığınızı, birçok kez karşılaştığınız haksızlıklar karşısında Ya Sabır çekip yola devam ettiğinizi, başkalarının çoktan pes ettiği yerlerde bıkmadan usanmadan yolunuza devam ettiğinizi, yeri geldiğinde sofranızda çorba ile yetindiğinizi kimse görmez. Başarı şansa bağlanır, motivasyona bağlanır ama içinde çalışmanın, vizyonun, azmin, biraz hırsın,sevgi ve saygının büyük payı olduğu hiç görülmez. Herkes birdenbire başarıya ortak olup ahkam kesmeye başlar, halbuki o başarı bir ekip çalışması ile gece ve gündüz çalışılarak elde edilmiştir.
Son dönemde Fatih Terim Hoca’nın çektiği sıkıntılara rağmen konuşmayıp Schalke 04 maçından sonra verdiği beyanı bu içeriğe yönelik çok önemli bir mesaj içeriyordu. Kulübün en zor anlarında çıkış yolu üretebilmiş, kendini uluslararası arenada kanıtlamış Fatih Terim’i yönetimden bazı kişilerin istemedikleri medyada birçok kez ciddi şekilde tartışılırken Hoca sesini yükseltmeyerek ve çalışarak en güzel cevabı verdi. Galatasaray’ın birbirine kenetlenmesi gerektiğini vurgularken haksız yere hakkında acımasızca eleştiri yapıp kendisini kulüpten uzaklaştıracak zemini hazırlamakla uğraşanlara en nazik şekilde cevabını vermiş oldu çünkü o kalbinde,ruhunda her şeyi ile Gerçek bir Galatasaraylıydı. Kayseri maçında dünya çapında bir Teknik Direktör olan Mourinho’nun ona dokunuşu sarılışı her kese nasip olmayacak Allah vergisi bir karizmaya sahip olduğunun kanıtıydı ve bundan her Galatasaray’lı gurur duymuştur.
Bu kadar elit insanın olduğu bir ortamda Galatasaray’ın nasıl olup ta ortalıkta hiçbir neden yokken yönetim krizine girdiğini inanın insanın aklı almıyor. Hepsi kendi sahasında başarılı olan bu iş adamları neden bir amaç etrafında kenetlenip kulübün sorunlarını bertaraf edemiyorlar acaba diye insan düşünmekten kendini alamıyor. Basit bir örnek olarak her maç sonrasında stadın çıkışında kilitlenen ve bize eziyet çektiren otopark sorununun halen çözülememesi akıllara ziyan bir durum. Çünkü ortada hiçbir Yönetici yok herkes işin şov tarafında taraftarın çektiği eziyet kimsenin umurunda değil. Bizim olduğumuz locada kebap dumanları arasında maç seyrediyoruz ve stadın altyapısı orada restoran hizmetleri verilmesi için düşünülmediğinden pencereden çıkarılan bir gecekondu misali boru ile kömür dumanı dışarı atılmaya çalışılıyor. O duman Locaya dağıldığı gibi hemen aşağı kattaki giriş turnikelerinin etrafını da kaplayıp herkesi rahatsız ederken neden hiçbir yönetici bunun farkına varıp bunun için gerekli olan dumanı çatıya taşıyacak sistemin kurulmasını sağlamaz aklım almıyor. Otoparktan çıkarken zemindeki çıkış bölümü haftalarca kapkaranlık kaldı. Bir elektrik lambasının değiştirilmesi haftalarca sürdü, bu stadın teknik işlerinden kim sorumludur bir lambanın değiştirilmesi nasıl haftalarca sürer birisi çıksın açıklasın lütfen. Bir eğlence merkezine dönüşmesi gereken maç öncesi vakitlerde bile doğru dürüst bir müzik yayını yapılamıyor. Mecidiyeköy’de çok daha güzel organize edilmiş profesyonel DJ’lerin yönettiği coşkulu bir ortam vardı, şimdi o ruhun yerinde yeller esiyor.
Türkiye’nin en güzel stadını devlet yapıp Galatasaray’a verdi fakat bu kulüp bunu sağlayan T.C. Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı stadın açılışı gibi bayram olması gereken bir günde stada girerken yuhalayarak karşıladı. Türklerin tarihe geçmiş misafirperverliği Galatasaray kulübündeki muhalifler tarafından ayak altına alındı. Onlar için Başbakanı ıslıklamak büyük bir başarıydı. Yıllarca ne kadar tamir edilse bile harap olmuş hali düzelmeyen, tuvaletleri leş gibi kokan bir stadın üstüne taş koyamayanların kendilerine muhteşem bir stad armağan eden anlayışa karşı ruhlarını tatmin ettikleri en büyük başarı buydu. Ben o gün Başbakanın olduğu bölümün hemen birkaç koltuk altında olduğumdan gözüm hemen bir üst tarafta bulunan tanınmış Galatasaraylıların olduğu bölüme iliştiğinde yüzlerinde hiçbir üzüntü emaresi olmadığı gibi içten bir sırıtma hakim olduğunu gözlemlediğimde çok üzülmüştüm. Değişen Türkiye’de bu değişimi sağlayan zihniyeti kendilerinden görmedikleri için kabul etmedikleri gibi o zamanki Başkan olan Adnan Polat’ın kendi deyişiyle arı kovanına çomak soktuğu için Başbakan’ın yanında küçük düşüren anlayış hep aynıydı aslında.
Bu güzel stadı teslim alan Yönetim her ne hikmetse böyle bir tesisi yönetmekten aciz bir durumda . Ne yazık ki kulübün profesyonelleri zeminden otoparka, catering hizmetlerinden stadın ısıtma ihalesine kadar hiçbir süreci doğru dürüst yönetemiyorlar. Son olarak basında patlak veren yurt dışında zemin konusunda araştırma yapmak için giden profesyonellerin tutumları ve birbirlerini şikayet etmeleri bile bugün hiçbir şekilde kabul edilmesi mümkün olmayan zayıf bir yönetimin emareleridir. Galatasaray Yöneticisi olan bir kişi özellikle yurt dışında temsili amaçla bulunuyorsa buna uygun hareket etmelidir çünkü Galatasaray bir dünya markasıdır. Bu yöneticilerin stada alınan ısıtma sistemindeki alım yöntemleri de tartışmaya açıktır. Aynı zeminde yapılan hatalar ısıtma sisteminin alımında da yapılmıştır. Duyduğum kadarı ile iki firma arasındaki karşılaştırmada olması gerekenin yarı gücü ile çalışacak bir sistem üzerinden yola çıkılarak alım yapılmıştır. Tribünlerin en üst noktasındaki açık bölümden esen aşırı soğuk rüzgar akımı hesaba katılmayarak satın alınan sistem stadı ısıtmadığı zaman bunun hesabı kimden sorulacak acaba? Ben sorulacağına hiç inanmıyorum çünkü bugüne kadar kulübün parasını sokağa atan hiç kimse hakkında işlem yapılmadı. Kol kırılır yen içinde kalır anlayışı Galatasaray camiasında hakimdir ve bu devam eder. Olimpiyat stadında 2 milyon euroya alındığı söylenen sözüm ona oradaki aşırı rüzgarı kesecek paneller bir fiyasko ile sonuçlandığı halde kimse bunu hesabını dahi sormadı.
Galatasaray’a gönül vermiş milyonlarca kişi artık bu içine kapanık dışarıdan hiç kimseyi kabul etmeyen yönetim tarzına son verilmesi gerektiğini görüyor. Kulübün Barcelona ve Real Madrid gibi halka açılmasını içine taze kuvvet taşıyacak insanları hızla kabul edecek bir üye kabul sistemini talep ediyor.
Bazen Galatasaray’ın yaşlandığını ve gelişen dünyanın beklentilerine cevap veremediğini düşünüyor ve gönül verdiğimiz sarı kırmızı renklere taraftar olmuş insanlara haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Aslında Ünal Aysal bu beklentileri karşılayacak dünya görüşüne sahip, önerilere açık, vizyonu olan bir Başkan ama herhalde onunda futbolun içinden gelmediği için yönetimde akıl sır erdiremediği ve çözemediği şeyler vardır diye düşünüp kendisine haksızlık etmemiş olalım. Son elde edilen başarıdan önceki krizde akl-ı selim ile hareket edip büyük bir dönemin önünü açtığını düşünüyorum.
Eğer Galatasaray bir dünya devi olan Real Madrid’i elerse hiç şaşırmayın esas fırtına ondan sonra kopacaktır. Galatasaray Türklerin gururu olmayı hep beklenmedik zamanlarda başarmıştır. Dünyada eşi az bulunan taraftarı bu hazzı tatmayı fazlası ile hak ediyor.
Bu yazıya 9 nisan tarihinde aşağıdaki eklemeyi yapmayı uygun gördüm:
Öncelikle Real Madrid maçındaki Norveçli hakemin vermemiş olduğu 2 penaltı, 2 kırmızı kart verilseydi ve Drogba ile Eboue önlerine gelen iki yüzde yüz gol fırsatından en az birisini gole çevirseydi ne olurdu onu bir hatırlatmak isterim. Maalesef futbol böyle bir oyun ve yapılan hatalar sonucu galip veya mağlup oluyorsunuz.
Bu yazımda belirttiğim bazı konuları doğrulayan şekilde Fatih Terim Hoca içeride ve dışarıda kendisi ile uğraşanlarla verdiği mücadelenin birikimi olarak 6 Nisan cumartesi günü oynanan Mersin maçında patladı ve hiç hoş olmayan şeyler yaşandı. Hocanın da bir insan olduğunu, duyguları olduğunu bu toplum maalesef çok çabuk unutuyor. Acaba nelere göğüs gererek buralara geldi kimse sorgulamıyor. Biz başarılı insanları yok etmekte çok mahir olan bir ülkeyiz.
Burada hakemlerimizin ne kadar anlayıştan yoksun bir yönetim tarzı sergiledikleri bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Fatih Terim gibi Türk futbol tarihine altın harflerle adını yazdırmış değerli bir hocaya uyarı dahi yapmadan tribüne göndermek ancak vasat hakemlerin becerebilecekleri bir uygulamadır. Hakemler diyalog kurmasını bilmiyorlar ve aşırı otoriter bir yönetim tarzı sergileyerek birçok kişinin dengesini bozuyorlar. Halbuki diyaloga açık olsalar bu kadar büyük bir stres altında kendilerinden üstün performans beklenen insanların ruh hallerini anlasalar zaten bir sorun kalmayacak. Hakem Hocanın yanına gidip” Hocam bakın bu hareketiniz ortamı geriyor, sizden ricam biraz daha sakin olmanızdır” tarzında iki cümle sarf etseydi acaba nasıl sonuç alırdı? Hoca tribüne gönderilmesine aşırı derecede alındığı için ve bu uygulamayı hak etmediğini düşündüğü için kendisini kaybederek ondan sonra normal düşündüğümüzde ve düşündüğünde asla yapmaması gereken tepkileri ortaya koymuştur. Aslında Fatih Terim’in de duygularıyla,eksiğiyle,fazlasıyla bir insan olduğunu hepimiz bir anda unutarak hep birlikte linç kampanyası başlatmış bulunuyoruz.
Bunun sonucunda ne yazık ki kulüp içinde ve dışında Fatih Terim’i sevmeyenler harekete geçirilerek Sayın Hocam şimdi kendisini çakallar ordusunun önüne atmış oldu. Herkes onu yok etmek için elinden geleni ardına koymayacaktır. Akil insanların devreye girip Türk futbol tarihine kara bir leke olarak düşecek olan bu olayı çözmeleri gerekir, Fatih Terim Hoca bu ülkeye verdikleri ile bunu fazlasıyla hak ediyor. Hoca verdiği aşırı tepki için özür dileyecek kadar onurlu bir insandır. Onu bu duruma getiren ve tetikleyen faktörler gözardı edilemeyecek kadar önemli. Fatih Terim Hoca aslında duygularıyla, anlayışıyla bizden biri ve tipik bir Türk gibi davranmadığını söyleyebilirmisiniz???
Acaba ekran başında oturdukları rahat koltuklarda yorumculuk yapıp ahkam kesenlerin kaç tanesi Hoca’nın karşılaştığı bu durum karşısında çok soğukkanlı davranıp tribüne çıkıp otururdu çok merak ediyorum. Futbol kariyerlerinden sonra hiçbir başarının altına imza atmamış, büyük bir takımı yönetmenin yükünü çekmenin sıkıntılarını yaşamamış, bir tane insan yetiştirmenin tadını tatmamış yorumcuların bu kadar acımasız olmalarını sağlayan acaba Fatih Terim’e duydukları gizli kıskançlık mıdır???
Umarım bugün dünya devi Real Madrid karşısında Fatih Terim çok sevdiği Galatasaray’ın başında son kez taraftara elini kalbine götürerek selam vermek zorunda kalmaz, Allah yar ve yardımcısı olsun….