Türk Don Kişotlar benzetmesi ile geçenlerde bir gazeteci arkadaşımızın İnovasyon ile ilgili kitabında karşılaştım ve bu mizahi yaklaşım çok ilgimi çekti.
Genç kardeşimiz kitabında sektörden tanıdığı erdemli,idealist, yüreğinde bu ülke için güzel şeyler düşünen duayenleri Türk Donkişotlar olarak tanımlamış ve burada babasını da aynı sınıfa koyduğunu göstererek bir yandan ince bir mizah yaparken diğer bir yandan saygı duyduğunu da herhalde vurgulamak istemiş.
Öyle zannediyorum ki bizim lügatımıza nasıl olmuşsa “Don Kişotluk yapmak” dalga geçilecek, acınacak, küçümsenecek bir hali tanımlamak üzere yerleşmiş.Baktığımızda Türk Dil Kurumu tarafından “Hiç gereği yokken kahramanlık yapmaya kalkışmak.” olarak tanımlanmış.
Miguel de Cervantes’in hapishanede kaleme aldığı Don Kişot adlı eser, 1605 ve 1615’te iki bölüm halinde yayımlanmıştır. Cervantes, Dünya edebiyatının başyapıtları arasında yer alan “Don Kişot’u, o günlerde çok tutulan şövalye romanlarına bir yergi olarak yazmıştır.
Ayrıca modern romanın ilk örneği sayılan “Don Kişot”, 17. yüzyılda çökmeye yüz tutan İspanyol feodal toplumunun eleştirel çözümlemesini de içerir.
Yıllarca sadece bir şövalye hikayesi olarak değil, Cervantes’in yaşadığı çağın eleştirisini yaptığı bir felsefe kitabı olarak da görülmüştür eser. Yel değirmenleri sistemin çarkları, Dulsinya ise Don Kişot’un uğruna savaştığı davasına taktığı addır. Cervantes, Don Kişot karakteri ile kahraman, tutkulu, doğal ve göz alıcı portresini oluşturdu. Ve Cervantes, iyi ve yüce amaçlar uğruna mücadele eden Don Kişot karakteriyle hayran duyulacak öyle bir portre çizdi ki, delilikle karıştı.
Değerli dostlar bu ülke de güzel şeylerin hayalini kurmak , güzel şeyler yapmak için mücadele etmek bile bazen dalga geçilecek bir şekilde tanımlanırken aslında Don Kişotluk benzetmesi ile şu vurgulanmak isteniyor zannediyorum:
- Kazanılacağına emin olmadığın mücadelelere girme, gereksiz şeylerle uğraşma,
- Kaybedeceğini bilsen de idealin uğruna bir hedefe koşma,
- Değerlerinden ödün vermemek uğruna yaptığın erdemli duruş sonunda adının hiç hak etmediğin lakaplarla(en kibarı deli) anılması ile karşılaşma riskine girme,
- Hayat hep haklı çıkılması gereken, hep kazanman gereken, çıkarların doğrultusunda ideallerini satman gereken bir süreçtir,
- İş adamı olarak senin hedefin para kazanmaktır, sen keseni doldurmaya bak ve boş işlerle uğraşma,
- Piyasaya hakim olan sistemin çarklarına uy yoksa yanlış referans olursun ve bozuk sistem senide öğütmek için inanılmaz çaba sarf eder, hayatın kararır.
- Mesela Yerli yazılım sevdan varsa bundan vazgeç,
- Güzel insanları keşfedip bu ülkeye bir katma değer üretmesini,çalışkan olmasını, dürüst olmasını öğretmeye kalkma X,Y,Z kuşağı seni hüsrana uğratır.
- Ülkeni fazla sevme, vatan sevdan olmasın karşılığını alamazsın.
Eminim ki bu yazıyı okuyan herkes hafifçe tebessüm edip hayatında mutlaka bir kaç kez kullandığı “Don Kişotluk yapma” cümlesinin aslında kastedilen sosyal anlamının bu olduğunu ve belki de hiç düşünmeden bu cümleyi sarf etmiş olabileceğini anımsayacaktır.
Ne yazık ki Don Kişotluk, dünya da aşağıda sayabileceğim başka anlamlar taşıyarak ta kullanılıyor:
- Erdemli olmakla,
- Haksızlıklara karşı savaş açmakla,
- İdealist davranmakla
Bu yazdıklarımı nispeten doğrulayan dışarıdan gelişmiş ülkelerden bir kaç örnek vermek isterim. Japonya’ya atom bombası atıldıktan ve mağlup edildikten sonra 1945 yılında Amerikan İşgal Kuvvetlerinin başındaki General Douglas Mac-Arthur, Zaibatsu denilen hanedanlık şirketlerinin yeniden düzenlenmesi ve Japon ekonomi sisteminin serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecini başlatmıştır. Japonya’nın askeri bir güç haline gelmesine sebep olan Zaibatsu diye anılan hanedan şirketlerinin dönüşümü sürecinde Japonya’nın çok kritik bir müdahalesi olmuştur. Yeni oluşturulan şirketlerin başkanlıklarına (sonradan Keiretsu yani informal şirket gruplarına dönüştüler) ülkesine bağlı, vatanı için hayatını hiç sorgulamadan kaybetmeye hazır, onurlu ve haysiyetli soylu tımarlı askerler olan Samurayların getirilmesini sağlamışlardır. Aslında bu Samuraylar vatanlarına bağlı soylu tımarlı askerler olarak ticareti ve serbest piyasa ekonomisini tam anlamıyla bilmiyorlardı yani aslında birer şövalye ruhlu Don Kişot olarak görülebilirlerdi. Bilmedikleri bir ekonomi sistemi çarkının işleyişine adapte olarak Japonya’nın menfaatlerini gözetmek için savaşacaklardı. Hanedan dışında kalan iş adamlarının uyanık veya üç kağıtçı olarak tanımlandığı ve güvenilmediği o dönemlerde bu şahsiyetler hem yeni oluşturulan şirketlerin yönetim kurullarına alınan iş adamlarından iş yapmayı,ticareti öğrenirken , o dönemde üçkağıtçı olarak tanımlanan iş adamları da vatanları için nasıl yürekten çalışmaları gerektiğini bu onurlu Samuraylardan öğrenerek tüm dünyanın bildiği Mitsui, Mitsubishi, Sumitomo gibi şirketlerin Japonya’nın yeni sanayi hamlesi ile bugünlere kadar gelebilmesini sağlamışlardır.
Amerika’da üretim süreçlerindeki toplam kalite yönetimi konusundaki teorileri ile Don Kişotluk yaparak ne üretseler satan sanayicileri belkide rahatsız eden Joseph Juran Japonya’ya 1954 yılında gönderildiğinde orada açıkladığı teorileri Japonlar tarafından ciddiyete alınarak bugün tüm dünyada bilinen Kaizen(sürekli iyileştirme) sisteminin temelleri atılmıştır. Japonya’nın ihracatta başarılı olmasında ve sanayide devrim yapmasında en önemli etken Juran’ın teorisi olan kalite yönetimi olmuştur ve sonuçları ortadadır. Mesela Şimdi adı Nissan olan Datsun firmasının ürettiği uygun fiyatlı,tasarruflu, modern teknolojiler içeren,kaliteli ufak model arabaları 1958 yılında Amerika pazarına girerek inanılmaz bir ihracat başarısı yakalamıştır. Piyasada Toyota yokken 1931 yılında yani Toyota’dan çeyrek yüzyıl önce, Honda’dan ise 17 yıl önce kurulan Datsun Japonya’nın kaliteli araba üretip ihraç etme sürecindeki ilk başarısıdır. Halkın kullanacağı ufak , spor model görünümlü,modern aksesuarlar içeren(klima,elektrikli cam,kasetçalar FM radyolu teyp,koltuk ısıtma,v.s.) ve uygun fiyatlı kaliteli arabalar üretmekte geç kalan Detroit’in iflasına 2000 li yıllarda tüm dünya şahit oldu. Bu arada 2013 yılında Nissan Hindistan gibi gelişen ülkelerde efsane Datsun markasını tekrar canlandırıp 30 yıl sonra piyasaya sürdü.
Joseph Juran 1981 yılında Japon İmparatoru, Hirohito tarafından bir yabancıya verilen en yüksek devlet nişanı olan Order of Sacred Treasure ile ödüllendirildi.
Dönelim bizim ülkemize. Yazılım Sektörü zor ve meşakkatli bir sektör olmanın yanında belkide dünyada yönetilmesi en zor ve ne istediği anlaşılamayan X,Y,Z kuşağı diye tanımladığımız yeni nesil insan kaynaklarının giderek çoğaldığı, ülkemizde ancak Don Kişot olmakla tanımlanan idealist ruh ile icraat yapıp kaliteyi ve tırnaklarınızla kazıyarak başarıyı yakalayacağınız bir sektördür diyebiliriz.
Ülkemizde Don Kişotluk olarak tanımlanan ve size yapılan atıfların gerçek karşılıklarını burada biraz açmak istiyorum.
- İnovasyon bir hayal kurmakla başlar, kimsenin inanmadığı bir projeye inanıp inatla sonuca doğru koşarsınız.
- Bilginin gelişmiş ülkelerde olduğu gibi telif yasası ile korunduğu ve para ettiği bir ekonomide olmadığımız için bilgi birikiminiz çalındığında Don Kişot gibi yel değirmenlerine karşı yıllar sürecek, ürünü çalınan siz olduğunuz halde hırsızın haklı çıkabileceği bir sürecin sonlanmasını beklersiniz.
- Kaliteli bir yazılım ürünü ortaya koyduğunuzda bunu tabiri caizse nerede ise bedavaya almak isteyen özel veya kamu alıcılarına karşı mücadele verip ürününüzün kalitesini , müşteriye kazandıracağı katma değerleri anlatmaya çalışırsınız ama alıcının derdi ucuz ürün almak olduğu için pazarlık yapmanın bir beceri olarak görüldüğü bir piyasada müşterinin yıllar sürecek sorunlarla uğraşmak zorunda kalabileceğini anlatmakta zorlanırsınız.(Malezya’ya düzenlediğimiz bir heyette çok üst düzey bir yönetici arkadaşın kızına alacağı cep telefonunu yaklaşık 2 dolar daha ucuza almak için yarım saat ter döktüğünü görüp sonunda dayanamayarak “Abi kaç dolar için pazarlık ettiğinizin farkında mısınız ?” diye sorduğumda gerçekten bunun farkında olmadığını ve psikolojik olarak kendi istediği fiyata satıcıyı getirmenin onda uyandıracağı başarı hazzını tatma peşinden koşarken utanıp ya hu ben bunun için mi adamla pazarlık ediyorum ben kura göre hesap yapmamıştım diyerek yarıda kesmek zorunda kaldığına şaşkınlıkla şahit olmuştum, sanki genlerimizde yıkıcı pazarlık yapmak bir başarı olarak programlanmış.
- %30 Kalite ve %70 fiyatın egemen olduğu bir rekabet sisteminde %70 Kalite ve %30 fiyat prensibine göre çalıştığınız için ihalelerde başarılı olma şansınız çok düşüktür.
- Erdemli duruş sergileyip kamu ihalelerine devleti düşünerek teklif verirsiniz fakat çeşitli nedenlerle ihaleyi güya düşük fiyatlarla alan firmaların fiyasko ile sonuçlanan projelerini toparlamak için yine sizi çağırdıklarında ülkenize olan sevginizden ve devletinize olan bağlılığınızdan dolayı elinizi taşın altına sokup büyük ihtimal karşılığını almayarak yine gerekeni yaparsınız.
- Ülkeniz için Türk çocuklarının yazdığı yerli yazılım üretip yurt dışında Türk Bayrağını dalgalandırmak idealiniz vardır, bu rüyalarınıza girer. Fakat yerli yazılımın başarılı olmaması için elinden geleni ardına koymayan kendi içinizden bir güruh olduğunu yaşayarak görünce yine kahrolursunuz.
- Gençlerin iyi yetişmesi için tüm iyi niyetinizle çaba gösterirsiniz ama bir şekilde sizinle gönül bağı kopmuş kötü niyetli çalışanlarınızın hakkaniyet ve dürüstlük ilkesine uymayan hukuki kumpaslar içeren yaptırımları ile karşılaştığınızda yine erdemli davranarak karşı tarafı ezme, yok etme gücüne sahip olduğunuz halde nefsinize hakim olup size yakışanı yaparsınız ve aynı alçak seviyeye düşmezsiniz.
- Kapınızı çalan ve size cazip tekliflerle ortak olmak isteyen yabancı yatırımcıları kimsenin anlamadığı ve anlayamayacağı nedenlerle nazikçe kabul etmezsiniz, yaşadığınız bin bir zorluğa rağmen eyvallah deyip yolunuza devam edersiniz.
- Aynı Samuraylar gibi onurlu bir şekilde ülkenize hizmet etmeyi ön planda tutan asil bir duruş sergilersiniz, her ne kadar birileri tarafından bunun para etmediği düşünülse de bu sevdanızdan vazgeçmezsiniz..
Burada yazdıklarıma mutlaka sizlerinde ekleyecekleri şeyler vardır ve bu liste uzayıp gidebilir.
Türk Don Kişot’ların belki her şeyi maddi kazanca ilişkilendirmeyen dalga geçilen asil profillerini destekleyen bazı güzel sözlerle bu derin konuyu kapatalım:
- Hiç biriniz, kendisi için arzu ettiğini başkası için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz. Hz. Muhammed (sav)
- Menfaat sandalyeye benzer, başında taşırsan sen küçültür, ayağının altına alırsan seni yükseltir. Kutadgu Bilig
- Eğer bir yaşam, tümüyle kişisel arzuları tatmine yönelmişse er ya da geç, acı bir düş kırıklığına yol açar. Albert Einstein
- Herkesin istediğini yapabileceği bir yerde, hiç kimse istediğini yapamaz. Roosvelt
- Edep bir taç imiş nuru hüdadan, Giy ol tacı kurtul her beladan, Ehli irfan meclisinde aradım kıldım talep, İlim en geride, illa edep, illa edep. Mevlana (ra)
- Erdemsiz bir yaşam, erken bir ölümdür. Wolfgang Van Goethe
- Erdem; toplum çıkarını, kişisel çıkarın üstünde tutmaktır. Charles de Montesquieu
- Sаhipsiz olаn vаtаnın bаtmаsı hаktır, Sen sаhip olursаn, bu vаtаn bаtmаyаcаktır. Mehmet Akif Ersoy
13/02/2022 at 10:59 am
Değerli Selahattin Kardeşim,
Bu açıklayıcı ve bilgilendiren yazın için Seni kutluyorum. Benzer yollarda , yıllardır meşakkatle yürümeye çalışan biri olarak neler yaşadığını ve hissettiğini biliyorum. Ancak bizler için başka bir yol olmadığını değilse rahat uyuyamayacağımızı ve hayatta bundan büyük bir işkence olmadığı fikrindeyim. Selam ve sevgilerimle.