“İnsana İnsan olduğu için değer veren” sistem geçmişimizde huzuru, mutluluğu, adaleti, hoşgörüyü barındıran bir geleneği yansıtıyordu. Bazı kavramlar gelenek ve töre üzerine kuruludur. Her toplumda bunlar yazılı olmayan kurallar olarak geçerlidir. Merkezinde insan olan anlayıştır asıl olan. İnsana zulüm etmekten sakınılan, adaletin gecikmeden yerini bulduğu , hoşgörünün hüküm sürdüğü, dini ve dili ne olursa olsun eşitlik kuralına herkes için aynı derecede riayet edildiği , yöneticilerinin güvenilir insanlar olduğu bir anlayıştır işin özü.
Sevginin olmadığı ortamlarda hep önyargılar, kendini diğerinden üstün görme psikolojisi ve ötekileştirme duygusu daha ağır basar. Yunus Emre “Yaradılanı severim, yaradandan ötürü” derken insanın bir sevgi varlığı olduğunu ne güzel yorumlamıştır. Herkes bu dünyadaki nimetlerin peşinde, saman çöpünün kavgasını yapıyor. İnsan asıl kavgayı nefsine karşı yapması gerekirken birbirini yok etmek için savaş ediyor. İlahi aşkın peşinden koşmayan insan odun gibidir ve odunun gideceği yer ateştir, dünyada zamanımızda ateş yakılıyor. Bu dünyaya bakan insan gerçek saltanatı görmez fakat gece vakti kalkıp gökyüzünü seyreden insan ilahi saltanatı muhakkak bir köşesinden görür.
Ülkemizde son dönemlerde baş gösteren enflasyon canavarı insanları birden bire fahiş kar peşinde koşan, her türlü emtianın fiyatını her gün arttırmayı düstur edinmiş, kiracılara zulmeden, kiracı olan esnafı ekmek kapısından tahliye eden, yumurtaya her gün zam yapan, tarlalar domates doluyken İstanbul’da kilosunu 12 TL’ye satan acımasız tanımlanması güç bir ruh haline soktu. Son dönemde gittiğim berber, alışveriş ettiğim soğan patates satıcısı, lokanta gibi mal sahiplerinin %300 lere varan kira zammı talebi ile karşılaşıp buna cevap veremeyince yıllardır iş yaptığı ekmek teknesinden tahliye edilmesi çok üzücü bir durum. Mal sahipleri maddi durumları çok iyi olan insanlarmış. Bu kişilerin vicdanları nasıl bu kadar taşlaşmış olabilir insan gerçekten hayretle gözlemliyor. Bu esnafların hukuk sisteminin açıkları kullanılarak bir haftada tüm eşyası ile kapı önüne koyulduğu bir yerde hangi adaletten , vicdan ve hoş görüden bahsedeceğiz.
Mal sahiplerinin fahiş kira bedelleri ile sözleşme yapan kiracıların bu kiraları ödeyebileceklerine dair bir garantileri var mı? Bir yıl ödeme yapmazlarsa yine yıllar süren mahkemelerde o peşinde koştukları fahiş kira bedellerini tahsil edebilecekler mi? Esnafın ve orta gelirin altındaki vatandaşların karşılaştığı bu fahiş kira taleplerinin uzun dönemde ekonomiyi olumsuz etkileyeceğini görmemiz gerekir ve devlet büyüklerimizin bu konuda ivedilikle sistem ülke ekonomisine zarar vermeden müdahale etmesi çok yerinde olur. Ekmek teknesinden olan insanlar doğrudan vergi ödeyen kesim olup bu grubun ekonomide kaybolması devleti dolaylı vergileri arttırmak ve bu işyerlerinde çalışan insanları da işlerinden olmak ile karşı karşıya bırakabilir
Yıllar önce İtalya’nın Milano kentinde yaşamını sürdüren iş adamı dostumun ofisini ziyaret ettiğimde duvarda çok ilginç bir sözün asılı olduğunu görmüştüm. Churchill’in söylediği belirtilen söz şöyleydi:
“Büyük şirketler panter gibidir avının üstüne acımadan saldırır ve geride kimseye bir şey bırakmaz. Orta ölçekli şirketler ise inek gibidir, süt almak için onu önce beslemeniz gerekir. Fakat ekonomiyi çeken atlar küçük ölçekli işletmelerdir”
Küçük ölçekli esnaf mal sahiplerinin gazabına uğrayıp veremeyeceği bir kira artışı ile karşılaşınca adalete başvurmak ister ama burada tecrübesiz olduğu için eğer iyi bir avukatı yoksa sonu hüsranla bitecek bir hukuki savaşın içine girer. Mesela pandemi döneminde geliri neredeyse yok düzeyine gelen esnaf iki kez kirasını geç ödediyse bu mal sahibi için bir tahliye sebebidir. Sözleşme süresinin bitmesi veya gayri menkulün satılmasının aslında fahiş kira talebi için neden oluşturmasının engellenmesi gerekir. Hukuk sistemi de aslında acımasızdır ve zaten geliri olmayan esnaf tahliyeye karşı dava açmak istediği zaman hemen 3 aylık kira bedelini teminat olarak yatırmayı şart koşar. Zaten geliri olmayan esnaf veya vatandaş birde böyle bir engelle karşılaşır. Bu kanunu koyanlar vatandaşın adalet arama hakkına aslında engel koyduklarının bilinci ile mi bu kanun maddesini koymuşlardır size bırakıyorum. Haksız bir icra ile karşılaştığınızda yine bedelin aynısını teminat olarak göstermek gerekir ve vatandaş belki de mağdur olduğu için zaten yoklukla savaşırken birde teminat engeli ile karşılaşır. Bu her şeyde teminat isteme belki adalet sisteminde tekrar gözden geçirilse ve vatandaşın adalet arayışında önünü açan bir şekilde kaldırılabilse ne güzel olur. Birde icra tutarı üzerinden devletin ayrıca tahsil ettiği ceza oranı da anlaşılır değildir. Bu kanunları koyan bürokratların çok eskiden hangi nedenlere dayanarak bu tür teminat ve ceza bedellerini vatandaşa yükledikleri aslında sorgulanmalıdır.
Bir toplamda helal ve haram anlayışı zayıflamışsa artık her güçlü olan kendi yaptığına dini olarak bir kılıfta bulabilir. Mal sahibi olarak kiracıdan %300 kira artışı istemek helal bir kazanç mıdır yoksa haram mıdır? Bence haksız ve fahiş bir talep olduğu için dini olarak ta haramdır. Kendisinden çok güçsüz insanı ezmek acaba bu insanların egosunu yani kendini her şey den ve herkes ten üstün görme duygularını mı tatmin ediyor? Zamanımızda artık parasal gücü olan insanlar toplumda baş üstünde tutulur hale geldi. Maddi durumunuz iyiyse siz en akıllı en güzel insansınızdır. ABD’de yapılan bir araştırmada ise zenginlerin sadece %20 sinin akıllı ve zeki insanlar oldukları gözlemlenmiş olup doğru zamanda, doğru yerde, doğru ürünle bulunmanın aslında zenginliği getirdiği yani bizde kısmet olarak tanımlanan şeyin asıl sebep olduğu öngörülmüştür. İnsanoğlu ilahi bir gücün aslında onu bir yere sürüklediğini düşünmez bile.
Yarın Hakkın divanına varınca hesap verileceğini bu geçici dünyada unutur insanoğlu. Dünyaya adaleti ve kanun koyuculuğu ile nam salmış Kanuni Sultan Süleyman Topkapı Sarayını saran karıncaların yok edilmesi ile ilgili zamanın Şeyhülislamı Ebussuud Efendiye sorduğu soruya aldığı cevap ibretliktir.
Kanunî şöyle diyordu hocasına:
Meyve ağaçlarını sarınca karınca
Günah var mı karıncayı kırınca?
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.
Yaşadığımız bu dönemde karıncanın hakkını bile düşünen bu ince anlayışa ve hak rızasını arama anlayışına ne kadar uzak olduğumuzu gözlemlemek ayrı bir üzüntü verici konu. Tabii hak rızasına göre hareket eden ve yardımsever, merhametli olan azımsanmayacak sayıda insanımızın da varlığını unutmamak gerekir. Aslında Türk insanının genlerinde bu olgular vardır ve şu anda bile bir çok hayırseverin yardımları toplumda önemli bir yer tutmaktadır. Türkler dünyanın dört bir yanındaki mazlumlara yardım götürerek genlerindeki merhamet duygusunu ortaya koyuyorlar, geçmişte kurduğumuz medeniyetten kalan bir gelenek olarak.
Bankaların kar rekoru kırdığı bir dönemde bunun halkın kanını emen faiz düzeneğinden geldiğini görmek gerekir. Bankaların sürekli arttırdığı faiz oranları tüm tasarrufları emen bir emme basma tulumba gibi çalışmaktadır. BDDK gibi bir kurum dahi sanki bankalar kredi kartından para kazanmıyormuş gibi vatandaşın nefes almak için kullandığı kartların asgari ödeme oranlarını %20 den %40’a çıkartarak zaten nakit sorunu yaşayan vatandaşı zor durumda bırakarak acaba ne kadar doğru yapmıştır sorgulamak gerekir.
Tesla evrenin enerji, frekans ve titreşimden oluştuğunu keşfetmiştir. Aslında şeytani frekansta insanlara ulaşmak ve etki altına almak için sürekli yayın yapar. Bir radyo alıcısı gibi o frekansa kilitlendiğinizde iletişim başlar ve yayını dinlemeye başlarsınız. Şu dönemde şeytanlaşan, vicdanının sesini dinlemeyen insanların çoğalmasında da bir hikmet gizlidir. Şeytan aslında kendisine icazet verilen görevi yapmaktadır ve insanoğlunu yoldan çıkarmak için cezbetmeye çalışmaktadır.
Zenginliğin mutlak mutluluğu getirmediği sadece bizim gibi toplumlarda konuşulan ve tartışılan bir olgu olmayıp seküler anlayışa sahip batılı ülkelerde de gönül gözleri açık olan insanlarda buna vurgu yapmışlardır. Örnek olarak Norveç’in tanınmış oyun yazarı ve şairi Henrik Ibsen‘in ifadesi bu ülkedeki zenginliğin ve sosyal imkanların insanları mutlu etmeye yaramadığını çok derin bir anlam içerecek şekilde şöyle vurguluyor: “Money may be the husk of many things but not the kernel. It brings you food, but not appetite; medicine, but not health; acquaintance, but not friends; servants, but not loyalty; days of joy, but not peace or happiness.”
Türkçesini biraz anlam katarak yazmak gerekirse:
“Para birçok şeyi kaplar ama her şeyin özüne ulaşamazsınız. Size yiyecek getirir, ama iştahınızı açmaz; ilaç almanızı sağlar, ama sağlık getirmez; tanıdıklarınız çok olur, ama gerçek arkadaş getirmez; hizmetkarlarınız olabilir, ama sadakati satın alamazsınız; Sevinçli günleriniz olabilir, ama huzurlu ya da mutlu olamayabilirsiniz”
Kendi özümüzden güzel bir söz ile bu derin konuyu kapatalım
“Deniz gibi mal kazan, fakat sen üzerinde gemi ol.” Hz. Mevlâna
09/08/2022 at 10:28 pm
Yazının sonuna kadar okudum kardeşim, hiç tereddütsüz böyle bir yazının altına imza mı atarım. Ne yazıkki bir zamanlar kutsal bildiğimiz dava edindiğimiz olgular bugün artık yerini başka şeylere bırakmış. Kendisine İslami değerlere saygılı olan veya o değerlerden beslenen birisi olarak belirleyenler bile senin yukarda kaleme aldığın konuları hiç tereddütsüz uyguluyorlar. Hani sen diyorsun ya vicdan bunun neresinde diye ben de onu önce kendi kendimize sormamız gerek diye düşünüyorum. Eğer bizim elimizde imkanımız durumumuz var da biz de durumdan pozisyon oluşturuyorsak biz de en büyük menfaatçi bir kitle olmuş oluyoruz. Maalesef batılı zihniyetlerin yıllarca Müslümanlara empoze etmeye çalıştığı insan insanın kurdudur felsefesi bugün için üzülerek söylüyorum Müslümanlar tarafından işletilen ve hayat verilen destur haline getirmiştir, maalesef. Her şeyin daha iyi olmasını ümidiyle seni Allaha emanet ediyorum.