Türk futbolunun marka değeri futbolun gelişmesi açısından stratejik öneme sahiptir. Türk Futbolunda dünya markası olabilme şansını yakalamış kulüplerimiz bellidir bir elin beş parmağını geçmez. Bu kulüpler ülkenin tanıtımında da önemli rol oynarlar. Türkiye coğrafi olarak bilindiği, bulunduğu ülkelerden başka batılı ülkelerde bile sempatizanı olan nadir ülkelerden biridir. Maalesef ülkemizde bu sektörün pazarlaması ve tanıtımı o kadar kötü yapılmasına rağmen bu kulüpler milyonlarca taraftar tarafından izlenmektedirler.
Futbol aslında başlı başına bir ekonomidir. Burada girdileri sağlayan en önemli unsur taraftardır. Maç yayını yapan kuruluşa üye olan, kombine alan, forma alan, taraftar kredi kartı kullanan, her sene Passolig kartını yenileyen taraftarın futboldan keyif alması ve bu eğlence sektörüne kendi isteğiyle gelir aktarmaya devam etmesi önemli bir kaynaktır. Taraftarın olmadığı pandemi dönemde futbol kulüplerimiz zaten ağır kayıplara uğradıkları için bir temaşa sporu olan futbolun taraftar olmadan tadı ve tuzu olmadığını hep birlikte yaşayarak gördük ve tecrübe ettik. Allah bir daha böyle bir musibeti bizlere yaşatmasın diye dua edelim.
Türk Futbolunun marka değerini koruyacak en önemli kuruluş başta TFF olmak üzere bu sektörle ilgisi olan tüm kurullardır. Eskiden maçlara gittiğimiz stadyumlarda “sporcunun zeki,çevik ve ahlaklısını severim” diye Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sloganını görürdük. Bu mesajın aslında ne anlama geldiğini yıllar sonra Hollanda’da amatör olarak futbol oynarken daha net bir şekilde anlamıştım açıkçası. Dünya markası olmuş Ajax gibi bir kulüpte futbolcu seçiminde aranan en önemli özelliklerin zeka, yetenek ve karakter olarak belirlenmiş olduğunu gördüm. Futbolcu yetenekli ve kabiliyetli olabilir ama karakter sahibi değilse yani etik değerlerde dahil olmak üzere bir benliği yoksa o futbolcu altyapıdan yükselemez ve sistem tarafından elenir. Dünya markası işte bu üç temel üzerinde inşa edilen öz kaynak düzeni ile inşa ediliyor. Çocuklar her maçtan sonra rakipleri ile el sıkışmasını ve sonuç ne olursa olsun maçın artık geride kaldığını ve insani değerlerin ve kardeşliğin aslında en önemli unsur olduğunu öğrenirler. Yukarıda bahsettiğim slogan aslında sporcular, hakemler, antrenörler gibi sporun her kademesinde görev yapanlar içinde geçerlidir.
Fransa’nın dünya futbolunda son yıllardaki başarısının temelini atan Mbappe gibi futbolcuların yetiştiği 11-13 yaş arası yetenekli gençlerin seçilerek alındığı futbol akademisi ile ilgili araştırma yaptığımda yine benzer özelliklerin ve ahlaki değerlerin önemle üzerinde durulan nitelikler olduğunu görmek şaşırtıcı değildi. Bu akademilerin içinde en tanınmış olanı Paris’e 50 km mesafede olan Clairefontaine Futbol Akademisidir. Bu akademiye seçilmek gençler için büyük bir onur olup her yıl 23 genç futbolcu tüm masrafları Fransa Futbol Federasyonu tarafından karşılanmak üzere bu akademiye kabul edilir. Tüm haftayı akademide geçiren gençler hafta sonlarında kendi kulüplerine gönderilerek maçlarda yer almaları ve aileleriyle vakit geçirmeleri sağlanır. Burada etik değerler, vatanseverlik duygusu, mental eğitim, taktiksel beceri ve Fransa’nın milli ekolü çocuklara çok disiplinli bir ortamda öğretilir. Sabahleyin sahaya antrenman için çıkan çocukların hepsi teknik ekibe “iyi günler efendim” demek zorundadırlar, bu bir terbiye sistemidir.
Şimdi bu ülkelerde futbolun marka değerinin tesadüfen oluşmadığını bu iki ufak dokunuşta anlatmaya çalıştım. Türk futbolu neden gelişmiyor diye vakit ayırıp Milli takımımızın bir türlü dünya markası olamama ve uluslararası turnuvalarda bir şampiyonluk elde edememesinin nedenlerini 3 bölümlük bir yazı dizimde detaylarıyla yazmıştım merak edenler blog sayfamda okuyabilirler.
Geçen hafta Galatasaray-Alanyaspor maçında yaşananlar Türk Futbolunun maka değerini aşağıya çeken, milyonlarca taraftarı üzüntüye boğan bir şekilde sonuçlandı. Bende bir futbol gönüllüsü olarak maçtaydım ve yaşadıklarımı dürüstçe aktarmaya çalışacağım. Maç muhteşem bir koreografi ile başladı. Bu koreografi hazırlanma işi çok zahmetli emek isteyen bir iş ve Ultraslan taraftar grubu bunu kendi cebinden para harcayarak gönüllülerin saatlerce çalışması ile hazırlamıştır. Buna saygı duyarsınız veya duymazsınız ama arkasında sevgi ve alın teri barındıran bir emektir. Bu koreografi milyonlarca taraftar tarafından büyük bir zevkle izlenmiştir çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı Cumhuriyet Bayramı ana temaydı yani tüm ülkeye gönderilen bir mesaj niteliği taşıyordu. Hazırlayanlara emeği geçen cefakar taraftara buradan binlerce teşekkür etmek bize düşendir. Rahmetli güzel insan Alpaslan Dikmen bana bu çocukların hangi fedakarlıklarla bu desteği gönülden sağladıklarını anlatmıştı, dinleseniz yüreğiniz sızlar. Galatasaray taraftarı ve tribünleri tüm dünyaya nam salmıştır, her maçta yurtdışından gelen yüzlerce taraftar bulabilirsiniz. Burada oynayan büyük futbolcuların unutamadığı tek şey İstanbul ve Galatasaray taraftarıdır bunu tüm sohbetlerinde anlatırlar.
Galatasaray ülkemizde ExpressVPN ‘in yaptığı araştırmaya göre 44 şehirde maçı canlı olarak internette en çok izlenen takım yani taraftarı olsun olmasın en çok takip edilen kulüp konumunda. Ağustos ayında yapılan bir araştırma sonucunda tüm dünyada internette en çok araması yapılan takımlar arasında ise 4. sırada. Bu sıralama şöyle:
- Manchtester United 28.500.000
- Real Madrid 26.100.000
- Palmeiras 21.300.000
- Galatasaray 21.200.000
Bu istatistikler Galatasaray’ın Türk Futbolunun marka değerini belirleyen en önemli takım olup olmadığı konusunda şüphe bırakmayacak şekilde verilerle doğruluyor. Tabii Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi Türk futbolunun değerli kulüpleri de azımsanmayacak bir taraftar kitlesine sahip. Bu değerli kulüplerin maçlarında marka değerine zarar verecek şekilde hatalı veya kasıtlı yönetim gösteren Hakemlerin aslında Türk futbolunun marka değerine ve futbol ekonomisine zarar verdikleri bir gerçektir. Bu kulüplere ayrıcalık yapılmasına gerek olmayacak şekilde adil bir yönetim gösterilmesi herkesin inanın ortak talebidir.
O tribünlerde binlerce genç harçlıklarından kısıp bin bir fedakarlıkla maçlara gelip orada gönül verdikleri takımları izleyip 90 dakikada olsa dünyanın dört bir yanında yaşanan belaları ve sıkıntıları unutup keyif almaya eğlenmeye geliyorlar. Futbolun güzelliği burada yatıyor.
Maçın 30. dakikasında ortaya çıkan bir hakem maçın tüm güzelliklerini bir anda yok eden bir karar verdi ve tribünlerin tüm havası yok oluverdi. Sonrasında yaşananlar aslında Türk Futbolunun marka değerini düşürecek seviyede devam etti ve binlerce taraftar çileden çıkarılmaya çalışıldı. O maçta Galatasaray tribünleri TFF aleyhine bir tek kötü tezahürat yapmadığı halde PFDK tarafından inanılmaz bir şekilde cezalandırılması akıllara durgunluk verecek cinsten bir yaklaşım. Böyle bir durum söz konusu olsaydı vakit harcayıp bu satırları yazmaya gerek duymazdım. Ama tribünde olan birisi olarak benim duymadığım kötü ve çirkin tezahüratı PFDK kurulu üyeleri nasıl duymuşlardı nereye bakmışlardı çok merak ediyorum. Taraftar arasında edilen küfürleri not eden bir istihbarat ekibimi vardı, kameralardan ağız mı okudular anlamak mümkün değil. Hakem devre arasında özellikle sahada bekleyerek taraftarı üzerine gelmeye davet ettiği halde tek bir taraftar sahaya girmediği gibi küfürlü toplu olarak tüm tribünlerin katıldığı bir tezahürat yapılmadı. Eğer kötü yönettiği bir maçta zaten tüm keyfi kaçmış ve eğlencesi bozulmuş olan taraftar kendisinin tahrikine cevap olarak ıslıklayıp yuhaladıysa bundan daha doğal ne protestosu olabilir bilmiyorum herhalde alkışlanması beklenmiyordu. Ama anlaşılan o ki PFDK üyeleri böyle bir beklenti içinde bin bir zorlukla kombine bileti alıp maça gelen futbol ekonomisinin en büyük girdisini sağlayan ve tahrik edilen taraftarı dolayısı ile Türk Futbolunun marka değerini cezalandırmakta bir mahsur görmedi.
TFF Başkanlığı’nın milyonlarca taraftar nezdindeki kredisi bu cezalar ile zarar görebilir. Göreve yeni gelmiş belki de iyi gitmeyen bazı şeylerin farkında olan Sayın Başkan’ı milyonlarca taraftar ile karşı karşıya getirmek ve sonraki maçlarda taraftarın hedefine koyulması gayesi güdülmüş olabilir mi?. Geçmişte büyük kulüplerin taraftarı ile ters düşen yönetimlerin görevlerini layıkıyla yerine getirmekte zorlandığını geçen yıllar içinde birçok kez tecrübe ettik. Saygınlığın kaybolması veya kazanılması dürüstlük ve iyi niyetle bağlantılıdır.
Özellikle gençlerin ülkelerine ve kurumlara olan saygısı, inancı ve sevgisi zarar görecek şekilde kararlar alarak Türk Futbolunun marka değerini düşürmeye kimsenin hakkı olmaması gerekir. Belki de hayatında ilk defa harçlığından biriktirerek kombine almış bir gencin heyecanla beklediği Beşiktaş maçına girmesini bloke etmeniz hangi hakkaniyet ve hukuk ilkesi ile bağdaşıyor açıklanması gerekir. Galatasaray kulübüne yakışan bu maça girişleri bloke edilen taraftarların haklarını aramak ve uğradıkları zararı engellemek için PFDK kararlarını tahkim kuruluna taşımaktır. Tahkim Kurulunda hukuku tecelli ettirecek insan odaklı adalete sahip çıkacak çok saygın üyeler bulunmaktadır ve bu haksızlığı ortadan kaldıracaklarına inanmak istiyorum.