Selahattin Esim

Selahattin Esim

Yaşadığımız büyük afet ve öğrettikleri

| 0 comments

Acımız çok büyük ve kelimelerle  ifade edilecek bir boyutta değil. Milletimizin başı sağolsun. Devletimizin tek başına üstesinden gelebileceği bir boyutu aşmış olması bazı organizasyon bozukluklarına neden olsa da gelin biz yine inanılmaz çaba gösteren güzel insanların davranışlarına odaklanıp bu ülkede onların var olduğuna binlerce kez şükredelim. Tüm vatandaşlarımız inanılmaz bir yardım seferberliği başlatarak acıları bir nebze olun giderme konusunda fedakarca bir tavır koydu, Türk Milleti zor durumlarda kenetlenme özelliğini bir kez daha tüm dünyaya gösterdi. Tüm dünyadan güzel insanların gönderdikleri yardımlar sel olup aktı, demek ki insanlık din, dil, ırk farkı gözetmeden henüz ölmemiş diye düşünüyor insan. Ne yazık ki afetin kimliği , milleti olmuyor önüne ne gelirse alıp götürüyor. Sabahlara kadar canlı olarak bir insanımızın enkaz altından çıkarılma çabasını seyrederken orada insan üstü çaba gösteren ekiplerle beraber gözyaşlarına boğulduk orada çaba gösteren güzel insanlara binlerce kez teşekkür ve dua ettik. İyi ki bu güzel insanlar varlar.

2013 yılında yani yaklaşık 10 sene önce  blog sayfamda “Asil ve Güzel İnsan” diye başlayan bir makale yazmışım. Deprem süresince yaşananlar ve bu büyük felaketin sonuçlarını izlerken insanın aslını hatırlatan ve düşünceye sevk eden derin bir içeriğe sahip olan bu yazımı tekrar okuyunca inanın bir kat daha üzüntüm arttı. Asil ve güzel insan şefkat ve merhamet sahibidir ve dolayısı ile güzel ahlakla bezenmiştir. Yıllar değil asırlarda geçse bu kural sonsuza kadar geçerli  olacaktır.

Peki gerçekten çağımızın insanı yaradılış amacından ve kendisine verilen üstün özelliklerden gittikçe sapıyor mu? Gittikçe yozlaşan insani ilişkiler, her şeyde maddiyatın ön plana çıkması, yolsuzlukların artık günlük hayatta doğal bir süreç gibi algılanması,  bina yaparken kurallara uymayıp binlerce insanın ölmesine sebep olmak,  kuralları uygulaması gerekenlerin görevlerini layıkıyla yerine getirmemesi ve binlerce insanın ölmesine sebep olmaları , erdemli insanların beceriksiz veya enayi olarak algılanması sayabileceğimiz birkaç örnektir. Asil ve Güzel İnsan olmamızı sağlayan özelliklerimizi terk ettikçe şeytani duygularla hareket eden insanlara dönüşmüyor muyuz?.

Ne yazık ki insana değil de sahip olduğu maddi güce daha çok saygı gösteriliyor. Aslında kişilerin oldukları mevki, konum, sahip oldukları maddi güç onların “Asil ve Güzel” bir insan olduklarını kanıtlamıyor.  Pekala zeki olmayan ama kurnaz, düşük karakterli, acımasız ve şeytani duygulara öncelik veren bir insan yüksek bir kariyere veya zenginliğe kavuşabilir. Bunları elde ederken neleri kaybettiğine bakmak daha doğru bir yaklaşımdır. İnsanın içinde bir manga yani en az 8 asker olduğunu düşünelim. Bu askerlerin her biri sizi kötülüklerden koruyan muhafızlar olsun. Bir gün haksız kazanç elde edersiniz ama henüz daha 7 tane güzel özelliğim yani muhafızım var dersiniz. Başka bir gün başka bir günah işlersiniz Şeytan hemen devreye girip ne var canım henüz daha 6 güzel özelliğin var diye sizi avutur. Bir gün ruhunuzun dayandığı tüm güzelliklerin muhafızlarının tükendiğini fark ettiğinizde ise yaşamınızın sonuna kadar içinizdeki ruhunuzun muhafızlarını adım adım yok ederek yaptıklarınızın vicdani muhasebesi içinizi kemirir durur. Onurunuzu, haysiyetinizi, namusunuzu, dürüstlüğünüzü, yardımseverliğinizi kaybetmiş olduğunuzu fark ettiğinizde artık çok geçtir.

Depremin yerle bir ettiği bölgelerde yerle bir olan enkazlar aslında insanlığın bitmiş olduğu uyarısını veren yapılardır. Fay hatlarının nereden geçtiğini bile bile o yapıya izin veren bürokratik yapı, zemin etüd çalışmasına önem vermeyen ve bilime saygı duymayan müteahhit  , cennetten bir köşe diyerek süsledikleri çürük yapıları satanlar, bunu onaylayan denetim firması , deprem riskini bile bile yeterli hazırlığı yapmayan bilim insanlarının uyarılarına kulak asmayan yeterli bir afet senaryosu planlayamamış, tüm süreçleri yönetecek bir yazılımın hazırlığını yapmayan  , aslında bu tür bir afeti yönetecek her türlü teknoloji ve donanıma sahip olan Türk Yazılım sektörüne hak ettiği değeri vermeyip basit projelerle bu süreçleri yönetebileceklerini zanneden kurumlar aslında var olan sisteme katkıda bulunmayarak ülkeye, devlete ve insanımıza inanılmaz bir maddi ve manevi zarar vermişlerdir.  İş hayatında uygulanan %70 kalite %30 fiyat yöntemi yerine %30 kalite %70 fiyat bazında rekabeti destekleyen anlayışın tüm topluma yayılmış olduğunu görmek üzüntücü verici. Daha ucuz , daha ucuz yaklaşımı ile sonuçta kalite unsurunun yok edildiği bir ekonomik düzen oluşuyor ve kaliteli firmalar sistem dışında kalmakla karşı karşıya kalıyorlar. İşini düzgün yapanlara gerekli saygıyı göstermek gerekir fakat piyasaya hakim olan ucuz ve kalitesiz üretim anlayışının ürettikleri enkaz ise ortadadır savunacakları hiç bir şey yoktur.

Bu utancın gelecek nesillere aktarılması ve sistemin çalışmasının engellenmesinin, kişilere göre kuralların uygulanmamasının  hangi sonuçlara yol açtığının unutulmaması gerekir. Her bölgede en az birkaç tane bu yapılardan anıt olarak korunmalı ve bu enkazlar insanlara bunu her karşılaştıklarında nesiller boyu hatırlatmalıdır. Devletimizin tek başına altından kalkabileceği boyutu aşan 100.000 km2 yi aşan bir bölgenin yıkıma uğraması karşısında insanüstü bir çaba gösteren her kesimden insanın olduğunu tabii unutmamak gerekir. Zaman bu afetin yaralarının sarılması zamanı fakat ondan sonra mutlaka bazı konular hesaba çekilecektir ve devletimiz bazı yanlışların hesabını soracaktır diye düşünüyorum.

Bu kadar büyük bir afetten insanların ders aldığını zannediyoruz fakat örnek olarak fırsattan istifade ederek fahiş kira artışlarında bulunan ev sahipleri gerçekten ibret verici seviyede. Kiracı kirasını ödeyerek kiraların gecikmesinden dolayı tahliye edilememe hakkını elde etmesin diye banka hesap numaralarını kapatmaktan tutunda akla gelmeyen bin bir türlü hileye başvuranların şu afette yerle bir olan binlerce bina ve binlerce ölünün oluşturduğu manzaradan hiç etkilenmediklerini gösteriyor. Böyle bir haksız tahliye ile karşılaşan ve tahliye kararı veren Hakim sizce adil mi?Bu tüm ev sahiplerinin böyle olduğu anlamına gelmez tabii  güzel ve adil yaklaşım gösteren insanlarda var ama ne yazık ki azınlıktalar. Bari şu dönemde insan olduğunuzu hatırlayın diyesi geliyor insanın fırsatçı mal sahiplerine ama nafile bu kalpleri katılaşmış insanların anlayacağı bir boyut değil. Açıkçası  bu yaşadıklarımızı görünce mülkün asıl sahibinin kim olduğunu unutmuşa benziyoruz!! Ama unutmayalım ki günü gelince bu bize hatırlatılacak..

Depremde kurtarma çalışmalarına katılan ekiplerin ve gönüllülerin özverili çalışması bir insanın canını kurtarmak için inanılmaz çaba sarf etmeleri ayakta alkışlanması ve saygı duyulması gereken onurlu bir çabadır. Bin bir türlü zorluklara rağmen bu özverili çalışmayı ortaya koyanlar devlet üstün hizmet madalyası ile onurlandırılsa ne güzel olur. Toplumda belki de onurlu insanlara verilen değer açısından bu afet bir dönüm noktası olabilir. Yurtdışından gelen kurtarma ekiplerine ise isme düzenlenmiş bir teşekkür belgesi verilmesi yapılan çalışmaları onurlandırmak açısından basit ama çok etkili asil bir davranış olabilir, buradan önerimi gerekli mercilere sunmak isterim. Ülkesine dönen ekiplerin ise Büyükelçiliklerimize davete edilerek bu teşekkür belgesinin kendilerine sunulması çok şık bir yaklaşım olabilir.

Burada Kardeş Azerbaycanlı kardeşlerimizin oluşturduğu inanılmaz  seferberliği yakından bilen birisi olarak onlara ve diğer yardım yapan ülkelere sonsuz teşekkür ederiz. Azerbaycan’lı bir kardeşimizin annesi gözü yaşlı bir şekilde  nişan yüzüğünü verip bunu bozdurup Türkiye’ye aktarın demiş.  Yüzüğü 1 gram bile gelmez diye yazmış ama manevi değeri çok yüksek. Bu millet böyle eli öpülesi analara sahip. Katar’ın dünya kupasında taraftarların kalması için kullanılan 10.000 konteyneri göndermesi alkışlanacak bir yardım. Kırgızistanlı kardeşlerimizin Türk milletinin asırlardır kullandığı kıl çadırları Kahramanmaraş’a kurmuş olması ise bir diğer gönlümüzü ısıtan asil bir yardım. Kazakistan ve  Pakistan başta olmak üzere diğer dost ve kardeş islam ülkelerinin yardımları ise takdire değer.

Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı afet bölgesinden diğer şehirlere depremzedelerin ücretsiz taşınması ise çok stratejik ve bölgedeki zor barınma ve iklim şartlarından geçici olarak vatandaşlarımızın tahliye edilmesi açısından ayrıca çok önemli bir adım. AB ülkelerinden ve dünyanın dört bir yanından gelen yardımlarda ise THY’nin hızlı organize olması ve bu yardımları ücretsiz taşıması bu güzide kurumun Türk tipi esnek yönetim ve organize olma yeteneğinin bir başarısı. THY Başkanı Sayın Ahmet Bolat’a ve değerli ekibine buradan sonsuz teşekkür etmek isterim, iyi ki varsınız sizlerle gurur duyuyoruz.

Musibetler tezahür ettiğinde sabır göstermek ve her şeyin Yüce Yaradan’dan geldiğini bilmek ise birçok olaya pozitif yaklaşmamızı sağlar. Asil ve Güzel insan her şeyin ondan geldiğini bilir ve gönlünü ferah tutar. Amacı her şeyi kötü göstermek, oturduğu sıcak koltuktan sahada ortaya koyulan özverili çalışmayı acımasızca eleştirmek ayrı bir toplumsal sorun. Sosyal medya kaynaklı toplumun fay hatlarını tetiklemeye çalışan girişimlerin amacının kaos oluşturmak ve insanların devlete duyduğu güvenin zedelenmesini hedeflemeleri ise ayrıca üzerinde durulması gereken bir sorun. Her şeyde Japonya’yı örnek göstermek veya ülkemizle karşılaştırmak bilgi eksikliği içeren kültürel farklılıkları bilmeyen bir yaklaşım. 2011 yılındaki Tohuku depreminde ölen 15.900 kişi olduğunu,2.531 kişinin oluşan tsunamide fiziki olarak kaybolduğunu, 4,4 Milyon evin elektriksiz kaldığını,1,5 milyon evin susuz kaldığını , Fukushima nükleer santralindeki sızıntıdan dolayı halen bölgede gıda kaynaklarına büyük zarar veren radyasyonla ilgili sorunların olduğunu biliyormusunuz? Japonya bizden çok daha fazla deprem teknolojisine ve bilgi birikimine sahip olduğu halde oluşan sığ deprem orada da önüne ne geldiyse yerle bir etti. Evet kullanılan teknolojiler gerçekten çok iyi orada yaşamış ve bunları yakından görmüş teknolojinin içinde olan birisi olarak bunu teyit edebilirim. KAJIMA adlı müteahhitlik firmasında 1989 yılında Tokyo’da çalışırken danışmanlığını yaptığım CAD/CAM yazılımı üreten firmaya yapılan bir 3 boyutlu simülasyonda çelik konstruksiyon ve deprem izolasyonu uygulanmış bir binanın Richter ölçeğinde göre 8-9 gücündeki depremde nasıl ayakta kalabildiğini gördüğümde nasıl şaşırdığımı varın siz düşünün. Asil Japon halkı Tohuku’daki herşeyin yıkıldığı depremin oluşturduğu yokluklara rağmen tek bir yağma yapmadı, sessizce oluşan büyük acıyı kendi içinde sindirdi, bu büyük felaketi kabullendi. Türkiye’de her şeyi eleştiren, her kesime saygısızca saldıran bu güruh orada yaşasaydı ne yapardı acaba çok merak ediyorum. Ülkemizde aynen orada geçerli olan kurallar var ama sistem çalışmıyor veya sistemin çalışmasını engelleyen bir kesim var bunun üzerinde durmak ve her kim olursa olsun bu kurallardan taviz vermeden uygulanmasını sağlamamız lazım, olması gereken bu.

Türk Yazılım sektörü eğer kendisine imkan tanınırsa bu boyutta bir afeti sahip olduğu  teknolojiler kullanılarak yönetilebilir olmasını sağlayacak güçtedir ve bu bilgi birikimine sahiptir. Kurumlar arasındaki iletişim ve süreçlerin yönetilebildiği bir yazılım platformu ile böyle bir afet daha kolay yönetilebilir. Çok detayına girmeyeceğim ama isteyen kurumlar olursa sektörün önde gelen firmalarını bu milli projede bir araya getirebilecek güce sahip olduğumuzu burada beyan etmek isterim. Çok basit bir örnek olarak mesela deprem riski büyük bölgelerde vatandaşlara dağıtılacak bir bileklik ile kendileri hakkındaki tüm bilgilere hızlı bir şekilde ulaşabileceğini ve enkaz altında kalanların yer tespitinde bu teknolojinin kullanılabileceğini söyleyebilirim. Kurtarılan kişilerin nerede oldukları da hızlı bir şekilde bu sistem üzerinden takip edilebilir. Vefat eden kişilerin bilgilerine de dışardan müdahale olmadan en sağlıklı şekilde kişisel verilerine ulaşmak mümkündür böylelikle kimliği tespit edilememiş vatandaş olması riski ve yapılan diğer külfetli işlemler devre dışı kalmış olacaktır. Tapuyla ve Mernisle entegre olarak çalışan binaların mimari planlarına ve ikamet eden vatandaşların verilerine kurtarma ekiplerinin elindeki bir tabletten ulaşılması ise anlaşılması güç olmayan başka bir çözüm olarak sayabilirim. Topografik olarak su ,doğalgaz ve elektrik gibi altyapıların nerelerden geçtiğinin 3 boyutlu olarak görülebilmesi ise başka güzel bir uygulama olabilir.

Bir diğer önerebileceğim konu ise riskli veya hafif hasarlı binaların güçlendirilmesinde kullanılacak karbon elyaf malzemesinden yapılan ve kolonların üzerine yapıştırılarak kolonların yıkılmasını önleyen çözümün var olmasıdır. Bu şekilde binalar yıkılmadan ve maddi zarar oluşmadan güçlendirme yapılabilir. Karbon elyaf malzemesinin ne kadar güçlü olduğunu anlatmak için uçakların kanatları gibi kritik bölümlerinde karbon fiber malzemenin kullanıldığını ve bu sayede turbulansa giren uçaklarda kanatların yırtılmasının önlenebildiğini çok detaya girmeden örnek olarak vermek isterim.

Değerli Uzmanlar tarafından önerilen Yapı Sorumluluğu Sigortasının inşaat sektöründe kurallara uymayanların bir daha iş yapabilme imkanını ortadan kaldıracağını bende kuvvetli bir şekilde destekliyorum. Geldiğimiz günde uzmanların bu önerisine devletimizin ilgi gösterip süratle uygulamaya koyması mümkün olup sektördeki bir çok yanlışın düzeltilmesi böylece hızlandırılmış olacaktır.

Yüksek öğrenim gören öğrencilerimiz pandemi döneminde  çok uzun bir süre uzaktan eğitim verilmesinden dolayı büyük bir travma yaşadılar. Bunu tecrübe etmiş bir öğrenci velisi olarak eğitimin kalitesinin düşmesi yanında gençlerimizin en büyük ihtiyacı olan sosyalleşmesi konusunda büyük bir sorun yaşadığımızı söyleyebilirim. Gençlerimizin enerjilerini eve hapsetmek zorunda kalmak yönetilmesi çok zor bir süreçti. Halbuki şu anda ülkemizin en büyük sermayesi veya bu ülkeyi ileriye taşıyacak olan nüfus grubumuz gençlerden oluşuyor. Bu gençlerin devletlerine olan inançlarının zedelenmemesi lazım. Şu an belki de öyle gerektiği için çok hızlı verilen bir kararla tekrar uzaktan eğitime geçileceğinin açıklanmasının gözden geçirilmesi gerektiği inancındayım. Afet bölgesinin dışında kalan yüzbinlerce öğrenci okullarına gidememekle karşı karşıya kalmış durumda. Bunun yerine okula gelebilenin gelmesini ve gelemeyenlerin kendi istekleri ile uzaktan eğitimi takip etmelerinin sağlanması gençlerimiz için daha güzel sonuçlar verir. Buradan çok önem verdiğim ve inandığım gençlerimiz adına Sayın Cumhurbaşkanımızdan bu kararı gözden geçirilmesini önemle arz ve rica etmek isterim.

Edep, güzel ahlak demektir, haddini, hududunu, nerede duracağını bilmektir, ölçüyü kaybetmemektir , ölçüyü yerinde tutabilmektir. Kişi haklarını bilmektir, haddeden geçmiş nezakettir, adab-ı muaşerettir.  İnsani eylemlerin hepsini içinde barındıran efsunlu bir güzelliktir. Bu güzelliğe bürünen insan da toplum içinde takdir edilen, sevilen şahsiyetli bir insan olur. Edep toplumun her katmanında olması beklendiği gibi devlet erkanında da olmalıdır.

Hz. Mevlana ne güzel söylemiş:

Edebi olmayan, Rabbin lütfundan mahrum kalır. Eğer şeytanın başını ezmek istiyorsan edeb sahibi ol. Gözünü aç, gör ve bil ki, şeytanı öldüren şey edebdir. 

 

Bir Cevap Yazın

Required fields are marked *.